OYUN ÖNERİLERİ #3 DEATH STRANDING
Merhaba arkadaşlar yeni bir oyun önerisiyle karşınızdayım. Hem de oyun dünyasını bıçakla kesmişsiniz gibi ikiye bölen bir oyunla… Death Stranding’in çıkışını dünmüş gibi hatırlıyorum. Oysa ki üzerinden tam 3 sene geçmiş. Önceki eserlerini deneyimlemiş birisi olarak Hideo Kojima’nın bu sefer tamamen farklı bir fikri mülk ile nasıl bir oyun çıkaracağını çok merak ediyordum. Çıktığında ise ben de herkes gibi oyunun kargoculuk simülasyonu olduğuna inanamamıştım. Yani kritikler öyle diyorsa öyledir ama üstat boş boş yürüdüğümüz bir oyun yapmamıştır herhalde demiştim kendi kendime.
Oyuna çok uzun süren bir açılış sinematiğiyle başlıyoruz. Bu durum önceki Kojima oyunlarını oynayanları hiç şaşırtmamıştır diye düşünüyorum. Uzun sinematikler benim hoşuma gidiyor. Çünkü hem oyunlarda sinematik izlemeyi seviyorum hem de bana oyuna devam etme motivasyonunu sağlayan öğenin oturaklı mekaniklerin yanı sıra güzelce yazılmış ve sunulmuş bir senaryo olduğuna inanıyorum. Bu uzun sekansın ardından oyun bizi haritasına bırakıyor ve sırtımızdaki yüklerle birlikte birbirinden kopmuş noktaları internet bağlar gibi bağlamamızı istiyor. Gerçekten de oyundaki amacımız belli bir bölgeden başka bir bölgeye kargo taşımak. Böyle denince biraz sıkıcıymış gibi gözüküyor ama durum hiç de öyle değil.
Sizden bir shooter türü oyun hayal etmenizi rica ediyorum. Bu oyunda sadece 1 tane silahımız var ve 1 çeşit düşmanımız var. Uzun saatler boyunca aynı silahla aynı düşmanı vursak bu çok sıkıcı olurdu değil mi? Peki bir de şunu düşünelim, bir shooter oyunumuz var. Bu oyunda çeşitli farklı düşmanlara uygun silahlarımız var ve farklı dayanıklıkları ve zayıflıkları olan çeşitli düşmanlarımız var. İşte bu heyecanlı olurdu değil mi? Şimdi şunu düşünmenizi istiyorum bu verdiğim örnekteki vuruş mekaniklerinin yer değiştirme (yürüme, koşma, araç sürme vs.) mekanikleri olduğunu farz edin. Death Stranding tam olarak bu ve çeşitliliği bol olan ikinci örneğime uyuyor. Ana görevlerin neredeyse her biri size farklı bir mücadele sunuyor. Bir bölgede işinize yarayan ekipmanlar başka bir bölgede tamamen işlevsiz olabiliyor. Çünkü oyundaki arazi her bölümde değişiyor. Oyun da bu engebeleri aşmanız için farklı çeşitlerde ekipman sunuyor. Yanınızda halat, merdiven, bacakları güçlendiren koşma aleti, kargolarınızı arkanızdan takip eden el arabası gibi ekipmanları taşıyabiliyorsunuz. Hatta bu ekipmanları amacına uygun kullanmama serbestliğine bile sahipsiniz. Mesela el arabasına kendiniz binip dağdan aşağı doğru kayabilirsiniz. Yola çıkmadan önce haritadan nereye gideceğinizi, hangi güzergahtan gideceğinizi ve yanınıza ne tip ekipmanlar almanız gerektiğini belirleyip stratejinizi kurup çıkmanız gerekiyor. Aksi takdirde oyundaki araziden ciddi bir tokat yiyebiliyorsunuz. İşte bu oyun mücadele hissini size başka karakterler ve savaş üzerinden vermektense arazi üzerinden vermeyi tercih ediyor. Bu da başka bir oyunda elde edemeyeceğiniz bir deneyim olmasını sağlıyor.
Ayrıca oyunda savaşmamız gereken bir takım düşmanlar da mevcut. Bu düşmanlar ikiye ayrılıyor ilki kıyı varlıkları denen canavarlar. Diğeri ise bizim kargomuzu çalmaya çalışan çapulcular. Size bir shooter oyunu hayal ettirmiştim ya, bu kısmı da şöyle düşünün: Düşmanlarımızla savaşmak için türlü türlü ekipmanlarımız var ama maalesef ki savaşabileceğimiz düşman çeşitliliği çok az. Death Stranding’in shooting kısımları tam olarak böyle. Oyunun ana odağı bu olmadığı için göz ardı edilebilir ancak bu duruma biraz daha özen gösterilseymiş elimizde çok daha iyi bir oyun olurmuş. Çünkü üzülerek söylemeliyim ki bu çeşitsizlikten boss dövüşleri de fena halde nasibini almış.
Oyunun evreni kıyamet sonrası bir dünya olarak resmedilmiş ve gerçekten harika gözüküyor. Oyunun her bir karesi manzara sayılabilecek şekilde tasarlanmış. Bu kıyamet sonrası dünyada insanlar yer altı sığınaklarında yaşıyorlar ve dışarı çıkamıyorlar. Bu yüzden de kargoculuk hayati öneme sahip bir meslek halini alıyor. (Aynen şu an olduğu gibi J) Böyle bir dünyada yalnızlık hissi mükemmel verilmiş. Bu yalnızlık bazen üzerimize fazla geldiğinde sanki tam zamanında ayarlanmış gibi Low Roar şarkıları bir anda çalmaya başlıyor ve oyun keyfimizi arşa çıkarıyor. Bunun dışında oyunda kargocular arası dayanışma gibi bir sistem de kurulmuş. Oyunda otoyollar, üzerinde kayarak ilerlememizi sağlayan çelik yaylar, şarj istasyonları ve bir çok yapı inşa edebiliyoruz. Bu inşaatlar için bize bir takım malzemeler gerekiyor ve bunları etraftan toplayabiliyoruz. Ancak bu sistemin asıl göz alıcı yanı başka oyuncuların dünyasında da belirmeleri. Mesela oyuna girdiğinizde yapmaya başladığınız otoyolun başka bir oyuncu tarafından ilerletildiğini görebiliyorsunuz. Veya bir noktada merdivene ihtiyacınız olduğunda, başka bir oyuncunun tam o noktaya merdiven bıraktığını görüp onu kullanabiliyorsunuz. Hatta bu beliren yapıları beğenebiliyorsunuz da.(Bildiğimiz like) Sizin de topladığınız beğeniler kazandığınız puanları belirliyor. Bu kazandığınız puanlarla da yeni ekipmanlar açabiliyorsunuz. Bu diğer oyuncularla olan dayanışma sistemi de oyuna hakim olan yalnızlığı güzel dengeleyen bir unsur oluyor.
Bu oyun anlatıldıkça anlatılır, size daha hikayesinden bahsetmedim bile. Ancak Oranın tadını da kaçırmayayım kendiniz deneyimleyin.
Yani kısaca üstat boş boş yürüdüğümüz bir oyun yapmamış, aksine sizi gerçekten güzel bir deneyimin beklediği enteresan bir esere imza atmış. Eğer bu oyunu daha önce deneyimlemediyseniz bir şans vermenizi tavsiye ediyorum. Güzel bir hikaye, harika bir atmosfer ve daha önce yaşamadığınız değişik bir deneyim sunacağından emin olabilirsiniz.
Herkese iyi oyunlar dilerim,
Ergin Sefer